Her an dengelerin değiştiği, girift ilişkilerin olduğu, küçük olsun benim olsun mantığıyla neredeyse evlerin odaların bölündüğü, akrabaların arasına dikenli tellerin örüldüğü, her türlü ayak oyunlarının döndüğü bir coğrafya; Ortadoğu…
Onca uzmanın ortak bir cümle kuramadığı, ittifak ve hilafların an ve an değiştiği, siyasetin Vietnam’ı olan bir alan…
Mezhepler, mezhep içinde fraksiyonlar, örgütler, dalları ve kolları! Çık işin içinden çıkabilirsen! Ve tabii ki, tüm kavgaların-savaşların ana nedeni ekonomi, yani petrol!
Çözümün öyle diyalog miyalogla olması mümkün değil, bağnazlık had safhadayken… Birlik olmak da hikaye..
Öyleyse hep olduğu gibi büyük patron gelir dizayn eder, bir süre ortalık durulur ve bu gidişat petrol bitene kadar devam eder…
Çünkü, herkes yüksek sesle konuşurken kimse birbirini duyamayacak ve iletişimin yerini çatışmalar alacak…
Bölgenin yumuşak karnı din ve aslında Dr. Ali Şeriati’nin dediği gibi “Dine karşı din” faktörü, masaya yatırılmadığı sürece; Batı’nın yaşadığı kanlı din-mezhep savaşları yaşanmadan durulmayacak gibi görünüyor ki, maazallah bu hepimizin felaketi olur…
Ne zaman aklıselim galip gelir ve tüm tahrikleri göğüsleyip, önce insan olduklarını hatırlarlar, çözüm yarılanmış olur.. Evet; Batı var, İsrail var, o var bu var; da sizin de kaşınmaya müsait kocaman alanlarınız var… Asıl sorun da bu işte.
Batı için bölgedeki tek ilke ekonomik çıkarlarını korumak. Buna halel gelmediği sürece “birbirinizi yok edin!” mahsuru yoktur, onlar için…
Kendileri için çok uluslu yaşamanın modellerini geliştirirken, biz Müslümanlar ise daha fazla nasıl parçalanırız, bırakın etnisiteyi, din-mezhepten sonra, akrabalık ilişkilerine olmadı cinsiyete göre ayrışalım, vuralım-öldürelim birbirimizi!
Yoksa; “Tipini beğenmedim, vur!” diye bir hareket mi başlatsak! İşte biz, insan olmayı unutursak, elin oğlu da gelip sahada horoz dövüşü yaptırır!
İran, binlerce yıllık devlet geleneği birikimiyle, ister akıllı deyin, ister sinsi bu keşmekeşten kendini koruyabildi ve hatta bu durumdan yararlandı.
Son yıllara kadar etliye sütlüye karışmayan dünyadan bihaber, içe kapalı, darbelerden başını kaldıramayan Türkiye, ceberrut yöntemlerle içerideki isyanları, katlederek/zulmederek/korkutup yıldırarak bastırmayı başardığını sanırken, cehenneme ramak kala; çok şükür ki aynı durumda olmaktan bizi kurtaran akıllı politikalarla iç savaş ihtimalini ortadan kaldırdığımız gibi, (bir dolu beyin özürlüye rağmen) dış politikada da, bölgede Kürt-Türk ittifakının temelini attık…
Böyle bir coğrafyada, şu günlerde bunun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamış olduk… Kendi iç sorunlarımızı çözdüğümüz ölçüde güçlüyüz… Aksi halde iki seçenekten ilkini seçmenin varacağı yer, bugünkü, Irak ve Suriye’den daha iyi durumda olamazdı…
1921 ruhuna dönülüp, aynı yanlışları tekrar etmeden kalınan yerden devam eden bir “Anadolu Cumhuriyeti” olabilir mi, buna halklar karar verir…
Ancak şu aşamadan ve alınan derslerden sonra ve yine yaşanan onca provokasyon ve engellemelere rağmen, ağır aksak da olsa yola devam ederken, bir İngiltere ve İspanya’nın gerisinde kalmayacağımız umudunu taşıyorum…
Yanlış hesap Bağdat’dan döner elbet, bunun bilinciyle sürece devam!
guldalicoskun@hotmail.com
twitter.com/gulcoskun34
(14.06.2014)