cemal @ sivildusunce.com
Suruç hadisesinin ertesinde PKK, birçok terör eyleminin yanı sıra, Diyarbakır-Bingöl yolunu yine kapattı.
Yolda kalan çaresiz bir şoför yola oturmuş ağlıyor. Bir yandan da kendisine uzatılan mikrofona feryat ediyor:
“24 saattir burada bekliyorum, açım susuzum, korkmasınlar diye çocuklarıma haber veremedim. Barış diyorlar, çözüm diyorlar, ben Kürt sen Kürt, bizim arabamızı yakıyorlar, bizim yolumuzu kesiyorlar, bu nasıl barış, artık canımıza tak etti, barış böyle olmaz, beni öldür, beni dağa kaçır, benim arabamı yak, böyle barış olmaz, bu Türkiye hepimize yeter…” (1)
Bu feryat aslında her şeyi özetliyor. Şoförün feryadını tek cümlede özetleyebiliriz: Kürd (PKK), Kürde zulmediyor
***
Suruç saldırısından önce de sonra da PKK-HDP’nin bir propagandası vardı: Devlet IŞİD’e yardım ediyor… Reel ve somut delillere dayanmayan bu yalan propaganda kısa sürede çöktü.
23 Temmuz’da IŞİD Türkiye’ye saldırdı, bir astsubay şehid oldu. 24 Temmuz sabahı Türk uçakları IŞİD mevzilerini vurdu…
Böylece bu propaganda temelden çöktü…
PKK Suruç’u bahane ederek asker-polis öldürdü. Yol kesti, araba yaktı, adam kaçırdı… Terörizm adına ne varsa, eşkıyalık namına ne varsa hepsini yaptı…
Dolayısıyla çözüm sürecine ilk kurşunu PKK sıktı. Böylece devlete, saldırılara cevap verme hakkı doğdu.
PKK-HDP, çözüm sürecini başından sonuna kadar istismar etti… Silah bırakma sözünü tutmadı… Bölge halkına zulmetti… Bölgede, paralel devlet yapılanmasına gitti… Verdiği hiçbir sözü tutmadı…
Dolayısıyla çözüm sürecinin bittiğini iddia ediyorlarsa, bunun bütün sorumluluğu ve vebali PKK-HDP kadrolarına aittir…
Aslında çözüm süreci bitmedi; PKK’ya müsamaha süreci bitti. PKK’nın şirretliğine ve şımarıklığına sabretme süreci bitti.
Çözüm süreci Kürt sorununu bitirdi ama PKK sorununu bitiremedi. Şimdi bu sorunun da bitmesi için düğmeye basıldı.
***
Çözüm süreci nasıl başladı, nasıl ilerledi, niye bitti? Kısaca bir toparlayalım:
Öncelikle şunu söyleyelim ki, büyük riskler alarak, siyasi hayatının bitmesini daha göze alarak, çözüm sürecini başlatan Erdoğan olmuştur.
Çözüm süreci yıllarca durdurulmayan kanı durdurdu. Anaların feryadı dindi.
Tek başına bu bile büyük bir kazançtır. Yüreği yanan analar bunu iyi bilir.
Kangrenleşmiş Kürt sorunun kökten çözmeye şimdiye kadar hiçbir lider cüret edemedi.
Hiçbir siyasetçi risk almak istemedi. Çünkü bu işin sonunda siyaseten silinmek ihtimali de vardır.
Bu riski Erdoğan’dan başka alacak lider yoktu ve bu riski Erdoğan aldı.
Bedel ödemeye hazırdı. Gerekirse siyasi hayatını bile bitirecekti…
Yıllardır bütün siyasetçilerin taca attığı topu oyuna soktu ve akan kana durdurdu.
Fakat bölücü örgüt ve onun siyasi uzantısı (HDP) bu süreci istismar etti. Kirli emelleri yolunda kötüye kullandı.
Dağdaki eşkıya silahını bırakacak ve ülkeyi terk edecekti. Suça bulaşmayanlar normal hayata dahil olacaktı.
Fakat bu söz tutulmadı. Tersine: Dağdaki eşkıya şehre indi, şehirde örgütlendi… Silahlar bırakılmadı, şehir yapılanmasında kullanıldı.
Bölücü örgüt ve onun uzantısı, bölgede paralel bir devlet yapılanmasına girişti. Kurtarılmış bölgeler ihdas etti. Fukara ahaliden “vergi” adı altında zorla para topladı. ahalinin malına mülküne el koydu; “askere alıyoruz” adı altında çocuklarını zorla dağa kaldırdı…
Devletin, “çözüm süreci bozulmasın diye” aldığı “operasyon yapmama kararı”, TSK ve Polisin elini kolunu bağladı. Çatışma olmasın, yeniden kan dökülmesin diye devlet ne gerekiyorsa onu yaptı. Hatta yapması gereken rutin kontrolleri ve aramaları bile yapmadı. Asker kışlasından, polis karakolundan dışarı çıkmadı…
Fakat örgüt ve uzantısı bütün bu iyi niyetleri boşa çıkardı. Sokaklara ve köylere kadar örgütlendi. Halkın üzerinde bir baskı mekanizması oluşturdu. Açıkçası: Halka zulmetmeye başladı.
Ben buna Kürdün Kürde zulmü diyorum. PKK, üç kuruşu olan bir vatandaşın tepesine biniyor, “vergi” adı altında bir kuruşunu haraç olarak alıyor. Diğer bir kuruşunu da yasal vergi olarak devlete ödeyen zavallı vatandaş geriye kalan bir kuruşuyla hayata tutunmaya çalışıyor.
İki erkek evladı olan bir ailenin bir oğlunu PKK zorla alıp dağa çıkarıyor. İtiraz edene de “askere aldık” diyor… Diğer erkek evladını da meşru askerlik hizmetini yapması için TSK’ya yollayan zavallı vatandaş eli böğründe öyle kala kalıyor…
Yine terör örgütü, sözde mahkemeler kurup, zavallı halkı, sözde yargılıyor ve cezalandırıyor. İtiraz yok, temyiz yok, avukat yok… İtiraz edenin kellesi gidiyor… CHP’nin vakti zamanındaki İstiklal Mahkemeleri gibi zulümler yapıyor…
Terör örgütü, bir zamanlar ülkücü mafyanın yaptığı gibi, çek senet tahsilatı işine bile girmiş durumda.
Halk, PKK-HDP’nin bu zulmünden bezmiş durumda. “Nerede bu devlet!” diye feryat ediyor. Devletin merhametli ve müşfik otoritesine hasret kalmış, bir an önce, örgüt baskısından kurtulmak istiyor.
Örgüt son marifetini seçimlerde gösterdi. Güneydoğu bölgesinde fiilen serbest seçimler yapılamadı. Kırsal bölgede sandık bile kurulmadı. Köyler tehdit edildi. Zavallı halk sandığa bile gidemedi. Örgüt elemanları onların yerine toptan oy kullandı… HDP %13’ü bu zulümle aldı…
***
Hasılı, dinsiz-imansız-merhametsiz bir örgüt halkın ensesinde boza pişirmeye başladı.
Devlet bu işe daha fazla kayıtsız kalamazdı. Vatandaşın güvenlik talebini geri çeviremezdi.
Uzun zamandır bunu yazıp bunu söylüyordum. Seçimlerdeki rezaleti de gördükten sonra, herhalde devlet artık harekete geçer diye düşünüyordum.
Nihayet beklediğim haber, 18 Temmuz’da geldi. Daha Suruç saldırısı olmamıştı. Devlet son uyarısını yapıyordu. Bu, “Terörizmi bırakmazsan operasyonlar başlayacak” mealinde bir haber idi. “PKK’lılara Büyük Operasyon” başlığı altındaki haberin detayları şöyleydi:
Artık "Çözüm sürecine zarar gelmesin" diye haraç toplayan, sözde halk mahkemeleri kuranlara göz yumulmayacak. Bu konuda görevini aksatan kamu görevlileri için gereken işlemler yapılacak. Ayrıca paralel yapıya mensup güvenlik görevlileri pasif göreve alınacak.
Çözüm sürecinin devam edip etmeyeceği PKK'nın silah bırakma kararına bağlı. Kürt vatandaşlar için adımlardan geri dönüş olmaz. Gerekirse yeni reformlar gerçekleşir ancak demokratikleşme konusundaki yeni adımların bundan sonra çözüm sürecinden bağımsız yürütülecek.
Bölgede örgütün elebaşlarının kim olduğu biliniyor. Operasyonlar bunları kapsayacak. Örneğin; kritik noktalarda gençleri yönlendiren lider konumundaki insanlar var. Bu kişilere karşı operasyon yapılıp alınırlarsa gençleri provoke eden kimse de kalmaz. (2)
PKK-HDP bu uyarıyı dikkate alıp silahlarını bırakmak yerine yol kesmeye, adam öldürmeye devam etti. Suruç olayından sonra asker-polis öldürmeye başladı. Ateşkesi ve barışı bozdu… Devlet de buna cevap verdi…
***
Osmanlı siyasi hukukuna göre “devlet, tehdidini ikaa kadir olandır.” Yani devlet eşkıyayı uyarır, ikaz eder, tehdit eder; yola gelmeyen eşkıyayı da tepeler.
Devlet bunu yapabiliyorsa devlettir. Aksi halde, buna sözde devlet denilir.
Modern devlet teorisinde de bu böyledir. Amerika’da terör odakları, ikaza bile gerek duyulmadan, hemen imha ediliyor. Bir polise dirsek atmanın cezası 6 ay hapistir.
Batıda, teröre ve devlet otoritesine saldırıya zerre kadar müsamaha yoktur. Otorite tektir ve bu devletin meşru, geçerli otoritesidir. Otorite konusunda şerik (ortak) kabul edilemez… Paralel otorite kurma teşebbüsleri en acımasız şekilde bastırılır…
Devlet önce eşkıyayı uyardı. Bir süreci başlattı. Ama eşkıya yola gelmek yerine, Suruç saldırısını bahane ederek iyice kudurdu, azgınlaştı…
Eğer eşkıya yola gelmezse ikinci aşamaya geçilecekti ve devlet 25 Temmuz itibariyle mütekabiliyet hakkını da kullanarak PKK’ya operasyonlarını başlattı…
Artık bölgenin rahata ermesi gerekiyor. Kürt halkının çektiği yeter…
***
Vakti zamanında Kürt halkına CHP’nin tek parti yönetimi zulmetmişti. CHP, “inkılap yapıyoruz” diyerek bölge halkına büyük zulümler yaptı… İstiklal mahkemeleri çok adam astı…
90’lı yıllarda derin devletin çeteleri çok can yaktı. Binlerce insan faili meçhul cinayetlere kurban gitti…
Erdoğan’ın çözüm süreciyle bir rahatlama sürecine giren böle halkı bu defa da PKK’nın zulmüne maruz kaldı.
Bir zamanlar CHP’nin yaptığını, şimdi, PKK-HDP örgütü yapmaya başladı. CHP gibi, bölgede tek parti yönetimi kurmak istiyorlar.
Devrim yapıyoruz” diyerek bölge halkına zulmediyorlar. Adam öldürüyorlar, yağma yapıyorlar, haraç alıyorlar, çocukları dağa kaldırıyorlar…
Baraj inşaatlarına saldırıyorlar… İş makinelerini, tırları yakıyorlar…
Hasılı, eşkıyalık adına ne varsa hepsini eksiksiz yapıyorlar…
Bu böyle gidemezdi…
Yeni hükümeti bekleyelim… Erken seçimi bekleyelim. Denemezdi…
Eğer hükümet biraz daha geç kalsaydı dönülmez bir yola girilecekti…
Bölgede alesta bekleyen İsrail ve ABD, Kuzey Suriye’deki PYD eşkıyasını da işin içine katarak yeni oluşumlara girişecekti…
Devlet tam zamanında müdahale ederek bütün karanlık planları boşa çıkarmıştır…
***
Müdahale, genel bir operasyona dönüşmeden, sıradan halkı tedirgin etmeden yapılmalıdır… Nokta operasyonlarla, elebaşlarının bertaraf edilmesiyle, karargahların vurulmasıyla yürümelidir…
Örgütün direnme gücü yoktur. Sokak eylemlerinin ötesine geçemez… Çünkü örgüt şu anda kuzey Suriye’de ışid’le savaş halindedir. Türkiye’ye terörist gönderemez…
Yeni süreçte, halk ile örgütü titizlikle ayırmak gerekiyor. Halk masumdur, örgüt günahkardır. Bütün suç ve kabahat, PKK-HDP kadrolarına aittir… Halk örgüt baskısının kalkması için devletin müdahalesine destek verecektir. Halktan bir direnme değil, tersine destek gelecektir…
Kürt halkı kendine yapılan iyilikleri karşılıksız bırakmaz. Kürt halkı nankör değildir. Bölge, örgüt baskısından temizlenirse, seçim güvenliği sağlanırsa, ilk serbest seçimlerde Ak Parti’nin oyları da yeniden artacaktır.
_____________________________________________
(1) http://www.hurriyet.com.tr/gundem/29623726.asp
(1) http://www.kanalahaber.com/haber/gundem/pkklilara-buyuk-operasyon-244832/