cemal @ sivildusunce.com
Bu yazı, 1 Kasım seçimleri öncesinde, Kürt ve Türk milliyetçisi Müslüman kardeşlerime son çağrımdır.
Bu çağrıyı bir vebalden kurtulmak için yapıyorum.
Türkiye uçuruma yuvarlanmasın diye yapıyorum…
Ümmet buhrana düşmesin diye yapıyorum…
***
İnsan kendi kavmini, ait olduğu etnik kültürü sever; bu gayet doğal.
İnsan kendi ana dilini sever. Herkesin ana dili, ağzında ak süt kadar helal ve ak süt kadar temizdir.
İnsan kendi diliyle türkü çığırmak, kendi diliyle ağlamak ve kendi diliyle haykırmak ister…
Bunlar gayet doğal ve gayet insani…
Buraya kadar saydıklarımıza kültürel milliyetçilik deniyor. Bu kabul edilebilir ve makul bir milliyetçilik türüdür…
Ancak siyasî milliyetçilik bunlardan farklı ve bunlardan öte bir şey… Bizim eleştirdiğimiz ve kısaca milliyetçilik dediğimiz aslında siyasi milliyetçiliktir…
Siyasî milliyetçilik, seküler modernitenin ürettiği radikal ve saldırgan bir ideolojidir ve insanlığın başına hiç de hoş olmayan işler açmıştır. Açmaya da devam ediyor…
Modernleşmenin başlangıcından beri sağda da solda da milliyetçilikler üretilmiştir…
Bu milliyetçilikler doğdukları bölgeleri istikrarsızlaştırmış ve merkezleri eritmiştir… Toplumları parçalamış, bireyleri sağa-sola savurmuştur…
***
Osmanlı da dahil, imparatorlukları dağıtıp parçalayan milliyetçiliklerdir…
Dünyayı iki defa savaş alanına çeviren, milyonlarca insanı öldüren milliyetçiliklerdir…
Aslında milliyetçilik bir çılgınlıktır… Bir ifrat halidir…
“Milliyetçilikler çağı” olarak bilinen 19. Asır bir çılgınlıklar asrıydı…
20. asır bu çılgınlıkların savaşa dönüştüğü asır oldu…
Milliyetçi Almanya ile milliyetçi Fransa tüm dünyayı savaş alanına çevirdi…
Yeryüzü, iki defa dünya savaşına şahit oldu… Masum siviller öldü…
***
Çok şükür dünya milliyetçilikler çağını, en azından saldırgan milliyetçilikler çağını, geride bıraktı…
Milliyetçiliğin devri geçti ama ülkemizde siyaset yapan bazıları bundan habersiz…
Esasen batı kökenli ve modern bir akım olan milliyetçilik İslam dünyasına geç geldi…
Çünkü İslam’ın uhuvvet (kardeşlik) ve muhabbet eksenli ümmet anlayışı milliyetçiğin İslam topraklarında neşv ü nema bulmasına mani oldu…
Fakat sekülerleşmenin başlamasıyla birlikte İslam toplulukları hızla dinden uzaklaşmaya başladı…
Dinden uzaklaşmaya paralel olarak İslam ülkelerinde de milliyetçilikler başladı…
***
Osmanlı imparatorluğunda, Müslümanlar arasında milliyetçilik bulunmuyordu.
Milliyetçilik gayr-i müslimlerin işiydi. Müslüman olmayan azınlıklar, Batının da kışkırtmasıyla, 19. Asır boyunca, birbiri ardınca milliyetçilik ateşini yaktılar… Yunanlar, Bulgarlar, Sırplar…
Müslümanlar arasında milliyetçilik belasına ilk bulaşan Arnavutlar oldu…
Ardından Şerif Hüseyin ve yakınları bir Arap milliyetçiliği başlattılar…
Bunun ardından da Türk ve Kürt milliyetçilikleri başladı…
***
Fakat Türkiye coğrafyasında Türk ve Kürt milliyetçilikleri yaygınlaşamadı… Marjinal kaldı…
Türk milliyetçiliğini temsil eden MHP %5-8 bandında dolaşıyordu…
Ta ki Kürt milliyetçiliğini temsil eden PKK’nın zuhuruna kadar…
PKK ortaya çıktıktan sonra MHP hızla yükselmeye başladı…
Çünkü karşıt milliyetçilikler, birbirleri sayesinde var olurlar ve birbirlerini beslerler
Birinin yükselişi, paralel olarak, ötekinin yükselişini doğurur…
PKK-HDP yükseldikçe MHP de yükseldi…
Sonunda ikisi de aynı hizaya geldi:80-80
Bu rakam, yani 160, birlik ve beraberliğe muhtaç, istikrara aç bir ülke için çok yüksek bir rakamdır…
Bu yüksek milliyetçilik, demokrasinin sağlıklı işlemesine manidir…
Bu yüksek milliyetçilik, toplumlar arası sağlıklı ilişkiye manidir…
Hızla bu oranın aşağıya çekilmesi düşürülmesi, ateşin düşürülmesi gerekiyor…
1 Kasım seçimleri bunun bir fırsatıdır…
***
Türkiye bir imparatorluk bakiyyesidir…
İmparatorluktan geriye kalan bütün Müslüman unsurlar, sıkıştırılmış bir vaziyette, Türkiye coğrafyasında toplanmışlardır…
İmparatorluğun, kültürel ve toplumsal olarak devamı olan bir ülkede, bu kadar fazla milliyetçilik zarardır… Bölücüdür, parçalayıcıdır…
Türkiye sıradan ve alelade bir ulus-devlet değildir ve olmamalıdır…
Türkiye, imparatorluğun kültürünü, yani ruhunu devam ettiren bir ülkedir. Bir imparatorluğun ruhu, bir ulus-devletin dar kalıplarına sığmaz…
Türkiye kendini aşmalıdır. Ulus-devletin ötesine geçmelidir. Kalıplarını ve zincirlerini kırmalıdır
Ancak bunun için öncelikle, tavan yapmış milliyetçiliklerin, tabana çekilmesi gerekiyor…
***
Osmanlı insanlığın son adasıydı…
Türkiye ise, Türk, Kürt ve Arap toplulukların barış içinde yaşayabildiği, Müslümanların son adasıdır…
Türkiye Ortadoğu cehenneminde bir vahadır…
Bu vahayı kurutmamak gerekiyor…
Bu vahanın kurumaması için MHP’nin de HDP’in de gerilemesi gerekiyor…
Bu terazi bu sıkleti çekmiyor…
Sağ ve sol kanatlarına milliyetçilik yükü binmiş kuş uçamıyor…
Uçak take off yapamıyor…
***
1 Kasım seçimlerinin kaderini Kürt ve Türk milliyetçilikleri belirleyecek…
Milliyetçiler duygularını bir tarafa bırakıp akıllarıyla karar vermelidirler.
Aklın yolu birdir: Tüm Türkiye’ye hitap eden tek ulusal parti Ak Partidir…
Doğudan da batıdan da oy alabilen tek partidir Ak Parti…
CHP, Türk-Kemalist ulusalcıdır ve sadece kıyılara hitap eden bölgesel bir partidir.
HDP, Kürt-Kemalist milliyetçidir ve sadece güneydoğuya hitap eden bölgesel bir partidir.
MHP de Türk milliyetçisidir ve sadece iç Anadolu’ya hitap eden bölgesel bir partidir.
Sonuçta üç bölgesel partiye karşılık tek bir ulusal parti bulunuyor.
Son vaha Türkiye’nin selametini düşünüyorsak tüm Türkiye’ye hitap eden tek ulusal parti olan Ak Parti’yi desteklememiz gerekiyor..
Ak Parti sadece ulusal değil aynı zaman tüm ümmete hitap eden küresel bir partidir
Suriye’de kavrulan Müslümanlar da Rus esaretinde inleyen Müslümanlar da Afrika’da yanan Müslümanlar da gözlerini Türkiye’ye dikmiş, Türkiye’nin ayağa kalkmasını bekliyorlar… Türkiye ayağa kalksın da onları kurtarsın diye dua ediyorlar…
Milletin ve ümmetin selameti için, kendi milliyetçiliklerimizi bir kenara bırakıp, Ak Parti’yi yeniden tek başına iktidar yapmalıyız…
Makule dönmeliyiz, orta yola dönmeliyiz, evimize dönmeliyiz…
Bu, Türk ve Kürt milliyetçisi Müslüman kardeşlerime son çağrımdır…
Bir defa daha hata yaparlarsa, bunun zararı sadece kendilerine değil, tüm bölgeye ve tüm ümmete şamil olacaktır…

Doç.Dr. Cemal Fedayi
Kırıkkale Üniversitesi
Siyasal Bilimler Fakültesi Bölüm Başkanı