guldalicoskun @ hotmail.com

Az bilgiyle işi kotarıyoruz ! Sosyal medyamız ve yazılı-sözlü basınımız nasılsa fikir veriyor ya, ne gerek var bilgiye! Bizim yerimize, düşünmüş ve önümüze koymuşlarsa, yorulmaya da gerek yok! Öyle ki en absürt şeyleri bile siyaseten yakın olduğumuz araçlardan duyunca, hiç şüphe etmeden doğru kabul ediyoruz. Siyaset, bizim gibi demokrasinin tam oturmadığı ülkelerde, tercihlerimizde belirleyici bir faktör. Bunun son yıllarda daha hissedilir olma nedeni; siyaseti, kitlelere sunma, etkileme hatta onları manipüle etme kanallarının artması ve özgürleşmesidir.

Aynı ailede, iki farklı örgütte olan kardeşleri, sağ-sol çatışmasını, kahvehanelerin, bakkalların, hatta sokakların, üniversitedeki gençlerin kantin ve yemekhanelerdeki oturma yerlerinin bile ayrıştığı, kurtarılmış bölgelerin olduğu; silahlı çatışmalardan ve can pazarı günlerinden şu günlere epeyce bir yol kat ettik.

On yılda bir mutadımız olan darbeler de, yöntemini değiştirdi ve medyayı etkin biçimde kullanmaya başladı. 28 Şubat, bir medya darbesiydi. 27 Nisan da (e-muhtıra) post modern bir darbeydi. 17-25 Aralık, medyanın görsel gücünü  (ayakkabı kutuları-para sayma makineleri) en iyi kullanan darbe girişimiydi ve hâla yaratılan algı etkisini sürdürüyor.

Kitle iletişim araçları ve son yıllarda ağırlığı artan sosyal medyanın gücü, dünyada ve ülkemizde, erkler arasındaki savaşın en büyük aracı oldu. Medyanın gücü ve etkisini ilk Körfez Savaşında CNN International ile öğrendik. Savaşı izlerken, ekrana gelen bazı görüntülerin gerçek olmadığını yıllar sonra öğrenecektik. Özellikle petrole bulanmış deniz ve can çekişen karabatakların başka yere ait görüntüler olduğunu ve yine, Kuveyt Hastanesinde, kuvözdeki bebeklerin bile öldürüldüklerini söyleyen 15 yaşındaki kızın orada hiç bulunmamış ve Kuveyt’in ABD Büyülelçisinin kızı olduğunu  da sonradan öğrenecektik. “Kimyasal yokmuş, yanılmışız” diyen cılız sesi de unutmayalım hakeza!

Kim bilir, ne çok doğru olduğunu sandığımız kurgularla, yönlendirildik ve zalimin yanında durduk (yerelde ya da genelde). Tek tip bir yaşam biçimini dayatan, vesayetin bekçisi bir medyamız olduğunu zamanla görecektik.  Şok şok diye verilen, Aczmendiler ve abuk sabuk ilişkiler, sabahtan akşama şeriat geliyor cıngıllı yayınların darbeye hizmet olduğunu ; CNN gibi ülkesinin (ABD) menfaatini değil, ‘sınıfsal’ üstünlüklerini ve alıştıkları düzeni kaybetmemek için, Türkiye’yi terör destekçisi gösterecek kadar şirazeden çıktıklarına da şahit olacaktık. Yeni trend, algı, her şey, olgu, önemsiz bir detaydı.

Ortadoğu’ya Körfez Savaşı ve CNN, örnek olmuştu ve 96 yılında Katar Emiri’nin desteğiyle Al Jazeera kuruldu. Arap ülkeleri için önemli yenilikti ve baskıcı yöneticilerini bir hayli kızdırıyordu. En son Sisi’nin hışmından da nasibini aldı. Ortadoğu’nun CNN’i olarak bilinen kanal, etkili bir yayın dili ve 11 Eylül saldırısında Usame’in videolarıyla oldukça ses getirmiş ve ABD’nin tepkisini çekmişti. El-Kaide ve benzer örgütlerin, ülkelerin istihbarat teşkilatlarıyla çeşitli ilişkilerini sergilediği röportajlar da yine bir meydan okumaydı ve zaman zaman Batı’da yayınlarının kesilmesine neden oldu. İngilizce, Arapça, Boşnakça ve Türkçe yazılı ve görsel yayın yapan, uluslararası güvenilir bir kanal olmayı başardı.

Türkiye’de ise merkez medyanın, kitleleri nasıl manipüle ettiğini ve darbe hamurunu yoğurup, fırına verdiğini çok iyi okuyan Erdoğan, Anadolu sermayesinin güçlenmesiyle eş zamanlı “havuz(!) medyasını” destekledi ve çok da iyi yaptı. Yakın tarihe bakarak, vesayetin başarısındaki en önemli aracın, medya olduğunu gördü. Darbeci medyanın, yalanlarıyla ve yarattığı algıyla başa çıkmanın yolu buydu. Bunu Özal başlatmıştı ancak, o dönemin medya sahipleri sistemle çok da sorunlu olan kişiler değildi. Zaten öncelikli mesele, ekonomiyi dışa açmaktı. Bunun için mevcut sermaye ile ters düşmemesi gerekiyordu.

Medya artık günümüzün en önemli silahı haline geldi. Onu kullanarak, ülkeleri karıştırabilir, insanları sokağa dökebilir ve kitlelere birini çok sevimli ya da itici gösterebilirsiniz. Batı’ya, “Ne bekliyorsunuz müdahale için Kobani düştü düşecek” diyeni, “bak seviniyor” diye gösterebilir, en ağır hakaretleri edip, idam ipleri sallarken bile, baskıdan dem vurabilirsiniz. Gerçeğin değil yaratılan algının daha etkili olduğunu öğrenmiş olarak geçici başarılar da elde edebilirsiniz. Ancak gerçek eninde sonunda ortaya çıkınca, defterdeki kenar süsü gibi zikzak çizerek, irtifa kaybedebilirsiniz.

Şu bir gerçek ki; basının tarafsızlığı efsanedir ama dünyanın hiçbir yerinde de bizimki kadar kendi halkına ve ülkesine karşı bu derece düşman ve etikten yoksun değildir. Daha geçen yıl, Guardian’ın İngiliz Hükümet’inin uyarısı üzerine bir haberi yapamadığı ve haberin kopyalarını matkapla yok ettikleri görüntüler, You Tube’da yayınlandı. (devlet sırrı-gizli belge hususunda)

Yeni Türkiye’den hoşlanmayan ve düzeni korumakta kararlı olanların merkez üssü olan medyanın, bilindik oyunlarına karşı savaşmak zorundayız. Ancak onlara benzememek için de özeleştiri kanallarını daima açık tutmalıyız. Burada mesele, bu savaşın yöntemini değiştirebilme kabiliyeti. Bunun yolu da yeni bir dil ve meslek ilkeleriyle karşı tarafı meşru zemine çekmek.

Emin olun o minderde tuş olacaklardır. Çünkü; onlar hiçbir dönemde gazeteci olamadılar ki!

 

 

guldalicoskun@hotmail.com

twitter.com/gulcoskun34