Dicle Üniversitesi’nde görev yapan Dr. Mehmet Yanmış, doktorası da bu konuda olmak üzere, beş yıldır Kürt sosyolojisi üzerine araştırmalar yapıyor. Son çalışmasında, Kürt toplumunun Haziran 2015 sonrasında süreç, hendek-barikat stratejisi, devletin operasyonları ve sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili algısını tespit etmeyi amaçlamış.
Çalışma; mülakat tekniğiyle yapılmış ancak, çatışmalı dönemlerde bu konularda yabancılara doğru yanıtlar vermekten kaçınıldığından, tanıdıklar yardımıyla bireylere ulaşılmış. Benim için dikkat çekici olan, bölgedeki yaş ortalamasının son 2015 TUİK verilerinin bir hayli altında olmasıydı. Türkiye ortalaması, 30,1 iken baz alınan illerden en yüksek olan Diyarbakır, 21,7 gibi bir ortalamaya sahipti. Katılımcıların yarıya yakını 18-30 yaş grubundan seçilirken farklı görüşlere yer verilmeye çalışılmış.
Sorulara verilen cevaplarda genç grubun daha agresif olup, bilgiden ziyade algıya maruz kalındığı, devlete güvensizliğin bariz olduğu görülüyor. Yaş oranı yükseldikçe daha bilgiye dayalı yorum ve cevapları görmekle beraber, genel olarak devlete karşı güvensizlik okunuyor. Maalesef PKK; gerek asabiyet bağı, gerekse yerleşik devlet algısını, sahada oldukça etkili kullandığı iletişim araçlarıyla beslerken, tüm çabalarına rağmen AK Parti Hükümetleri Kürtlerdeki algıyı değiştiremedi. Özellikle genç kuşakta neredeyse sorunun müsebbibi gibi görülmekte.
Şimdi konu başlıklarını vermeden, katılımcılardan çeşitli alıntılar yapacağım:
“Kesinlikle 90’lardan daha ağır travmalar yaşamak üzereyiz. Artık insanlar ölümlere duyarsız hale gelmeye başladı. Son zamanlarda kaç katliam gerçekleşti hatırlayamıyoruz bile. Bir olayın üzüntüsünü yaşarken yeni olaylar cereyan etmekte. İnsanlar toplu mekânlarda duramamakta, bir eyleme veya mitinge giderken tedirgin olmaktadır. 90’lı yılları çocuk olarak geçiren bir birey olarak 2015’te yaşadıklarımızın 90’lar olduğunu söyleyebilirim. İnsanlar arasındaki kopuşlar meydana gelmektedir. Hatta maalesef artık birbirimizin ölümlerine sevinir olmaya başladık. Bunun da en tehlikeli yansıması halkların duygusal anlamda birbirinden kopuşudur. (Fuat, 27).
Yaşananlar 90’lara dönüyoruz endişesi yaratıyor. Devletin olağanüstü hal kanununu (OHAL) kaldırıp yerine özel güvenlik kanununu getirmesi bir algı çalışması, çünkü ikisi de aynı şeylerdir (Mehmet, 22).
90’lı yıllarda uygulanan yöntemlerden farklı ve daha vahim olan şeyler uygulamaya konmuş durumdadır. Şöyle ki, Elçi gibi bilinçli, vatanını seven bir insanı ortadan kaldırmayı ve sürüden ses çıkarmayanları da korumaya alan bir sistemle karşı karşıyayız. 90’lı yıllardan farklı olarak devlet, soykırımı kabullenmiyor ve yapılan her türlü kötü eylemi PKK veya halkın belli örgütlerine mal etmeye çalışıyor. Kanımca 90’lı yılları çoktandır yaşıyoruz (Barış, 23).
90’lı yıllara dönülüyor endişesi yok çünkü 90’lı yıllardan daha kötü bir döneme çoktan girdik. Sadece Türkiye geneli olmadığı için Batı kamuoyu tarafından pek ekranlara getirilmiyor. Ama biz burdayız, biz yaşıyoruz biz görüyoruz. Sıkılan kurşunun, patlatılan bombaların onların evinde değil bizim evimizde sesleri yankılanıyor (Mahat, 21).
Evet YDG-H eylemlerine halk kızıyor ama devlete de kızıyor. Halkın PKK’ye kızması “artık düş yakamdan” anlamına gelmiyor. Yine onu destekliyor! Zaten Türklerin bunu anlaması gerekiyor. (Sultan, 28)
Devlet sınırlara kalekollar yapıp bölgeye de askeri sevkiyat yaptı ve bu yüzden süreç samimiyetsizlikle bitirildi. Devlet çözüm sürecini bitirmek için bahane aradı ve PKK’yı bu yola sürükledi. (Şerif, 23)
Hendekleri açanlar kendilerini kurşun ve bombalardan korumaya çalışan sivil insanlardır. Sivillerin yaşadığı bir bölgeye zırhlı araçlarla girip katliam yapmaya çalışan ve küçücük çocukları sadece evinden çıktığı için öldüren PKK değildir. (Zülküf, 24)
Bahsettiğiniz hendek siyaseti yörede yaşayan halkın çocuklarının kendi özsavunmasını yapmak için hükümet ve kolluk güçlerine karşı aldığı bir önlemdir. Yargısız tutuklamalar ve işkencelere engel olmak amacıyla yapılmış olduğunu sanıyorum. (Şerif, 23)
90’lı yıllara benzeyen tarafları olmakla birlikte, 90’lı yıllar genellikle devletin tutumuyla ilgili bir kavramdır ve bu bağlamda bir 90’lara dönme endişesi taşımıyorum. Fakat son zamanlardaki tavrıyla örgüt, 90’lı yıllardaki devletin, JİTEM’in yerini almış görünüyor. (Azad, 41)
Devlet içinde devlet olmaz. Madem özyönetim ilan edilecekti, o zaman başkanlık sistemine evet denilseydi. Demek ki çıkar çatışması var. Diğer taraftan operasyonlar ve yasaklar çok kötü, olan halka oluyor. Fakir, işsiz, aç halk eziliyor. Böyle hak aranmaz, hak arayacaksan git Hatay’da hendek kaz, bakalım orada nasıl olur! (Fatma, 43)
Tam bir eşkiyalık. Okul yakmakla, yol kesip araç yakmakla, bölgenin hizmetinde olan iş makinalarını tahrip etmekle, turizmi ve yatırımları baltalamakla, hepsinden önemlisi daha fazla çocuğu yetim bırakmakla YDG-H tam bir eşkiyalık örneği göstermektedir. (Mesut, 55)”
Sonuç olarak; “çatışma sürecinin uzaması, bölgede gençlerin radikalleşmesine ve gelecekte sağlıklı çözümler üretilmesinin önünün kesilmesine neden olabilir” diyor Dr. Mehmet Bey.
Elbette olumlu konuşan gençler de var ancak, birkaç köşe konusu olacak bu çalışmayı okuyunca aklıma düşen cümlenin tedirginliği sardı beni.
“Sorunun çözümü için son nesil bizleriz.” (Şerafettin Elçi)
guldalicoşkun@hotmail.com