En azından, bir kısmımız öyleyiz… Derinlik yoktur düşüncelerimizde, felsefeyi sevmediğimizden olsa gerek. Neden - niçin gibi sorular ve sonuç ilişkisi kurmakta zorlanırız. Fazla da düşünmeyiz, çıkamayız hülasa işin içinden…
Taksim Gezi Parkı eylemlerini ilk başlatan yaşları 18 ila 25 olan gençlerin talebi, çevrenin yanı sıra küçük bireysel taleplerden oluşan taleplerdi. Polisin akıldışı bir biçimde ve şiddetle eylemcileri vazgeçirmek yerine, Hükümetin bunlara kulak vermesi ve projeyi tanıtıp, karşı çıkanlar kadar bunu destekleyenlerin de olduğunu zira, seçim programında yer aldığını, direkt o gençleri muhatap alarak anlatabilmiş olsaydı, iş yine bu noktalara gelir miydi; evet gelirdi. Çünkü, bu kez bir B planları da şüphesiz vardı…
Gelirdi; ama en azından, hükümetin başta doğru davrandığını kayıt altına alır, bazı çevrelerin bu şiddeti bahane ederek, eylemin amacının dışında başka mecralarca sapmış olmasını belki de daha kolay anlatabilirdik…
Genç çocuklara gelince, TV de dinlerken onları ve taleplerini, ergenlik döneminde anneye babaya isyan ettiğimiz günlerdeki benzer talepler geldi aklıma… “Karışmayın bana, kendi tercihlerimi kendim yaparım, özgür bırakın beni, saygı duyun bana vb gibi…”
Bu taleplerin şimdi, kuruluşundan beri otoriter olan devlet babaya karşı yapılmasının iyi bir tarafı var. Bu durum, bir çok konuda ilerlemiş bir demokrasimiz olduğunu gösteriyor. Çünkü; despot ve diktatörlükle idare edilen bir yönetimde, asıl talep edileceklerin yanında bu taleplerin son derece minik ve keyfi talepler olduğunu darbeci ve baskıcı rejimleri yaşayan bizim kuşak çok iyi biliyor. Bu açıdan “Yeni Türkiye” kavramını kullanabiliriz.
Ancak aynı gençlere bir gazetecinin sorduğu, “ayladır tek bir şehit cenazesi ve ölüm yok; siz bu süreç hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna verdikleri yanıt: “Detayları bilmiyoruz, o yüzden cevap veremeyiz” olması da ilginç değil mi!
Yine TV de Yeni Anasaya için ne düşünürsünüz sorusuna ise verilen cevap, AKP yapmasın oluyor da kim yapmalı sorusunu, sunucu sormayı akıl edemiyor!
Oysa, darbe Anayasasının değişmesi için muhalefeti ikna etmekle uğraşan ve 30 yıllık bir sorunu çözmeye çalışan bir partiden bahsettiklerinin fakında bile değiller.
Gelelim romantik 68 kuşağının, kendi hülyalarını, gerçekten çok sevimli, iyi niyetli ve benim çocuklarımın da yaşıtı olan bu gençlere yüklemelerini, yine her zamanki gibi slogan solculuklarının dışına çıkamadıklarını, oradaki festival havasından etkilenerek bu eyleme “devrim” anlamı yüklemelerini şaşırarak izliyorum…
Kendinizi kandırmayın bu sadece, bizden çok farklı, baskı görmemiş ve özellikle orta-üst sınıfa ait olan gençlerin gittikçe bireyselleşen toplumumuzda haklı olan bireysel taleplerden öte bir şey değil. Haklıdırlar, çünkü, Erdoğan’ın evinin salonunda konuşur gibi her konuda şahsi fikrini söyleyip ve yaşam biçimlerini eleştirip, tanzim eder biçimde konuşmasından hoşlanmıyorlar.
Muhafazakar bir partinin mensupları için, bu düşünceler normal olmakla beraber, başka insanların benimsemeyeceğini algılaması çok önemli bir gerekliliktir ve artık bunu görmeliler..
İlk günlerdeki polis şiddetinin yansıması olarak, gençleri anlayıp onlara destek olanları ve diyalog ve sağduyu çağrılarını önemserken, işin içine karışan ve yine TV de gençlerin de söylediği “gri halka” diye tanımladıkları, karanlık emelleri olan ve bulundukları yerden şiddeti teşvik eden, yöneten, yönlendirenleri tasvip etmezken, farkına varmazlar ki, bu karanlık güçler, direkt kendilerini paravan olarak kullanarak, bir kitle psikoloji yaratıp, şiddet ve kargaşayı arttırarak, defalarca oynanmış bir oyunu tezgaha koyma çabasındalar.
O halde onlara düşen, bu haklı eylemi, tekrar yapma hakkını saklı tutarak sonlandırmak olmalıydı.
Ne var ki, oradaki eğlenceli komin hayatı; danslar, şarkılar, yogolar, bedava karşılanan her türlü ihtiyaçları, iyi eğitim almış bıcır bıcır çocukların, masum eylemlerinin arka planının ne derece karanlık olabileceğini anlamalarına engel oluyor… Zira; herkesin kendi hayallerini giydirdiği bu genç çocuklar, Türkiye’nin “derin” gerçeklerini anlamanın çok ötesinde bir hayatın içindeler.
Aksini iddia ediyorlarsa, “Taksim Platformu” denilen çoğu meslek örgütü olan ve ne hikmetse, bu çocuklardan bir tekinin bile Arınç ile görüşmede yer almadığı bu platformun ne zaman nerde durduklarını ve hangi ideolojiyle beslendiklerini bir araştırsınlar…
Bu arada; “Türk tarihinin en gerçek, en unutulmaz, en etkileyici halk direnişi yaşanıyor bugün bu ülkede.”Diyen Ahmet Altan’a da bir hatırlatma yapmadan geçemeyeceğim. Sanırım geçici bir bellek kaybı yaşıyorsunuz, bu ülkede en etkili halk hareketi, Kürt Hareketinin yanı sıra, statükoyla mücadele eden dindar kesimin hareketidir. Size benzemedikleri için bu hareketleri küçümseyebilirsiniz ama bir yazar, romantik duygularına yenilip, hayatı romandan ibaret sanma gafletine düşmemeli…
Şimdi efendim bir direniş de benden olsun…
Düzene karşı bir direniş. Benim de taleplerim var Hükümetten ve desteklemeniz için gaz yemem gerekmez umarım. Belki, Gezi’nin talepleri daha cafcaflı, cicili bicili ama bir şans da ben istesem…
1-Darbe Anayasasının bir an önce değiştirilip sivil ve demokratik bir Anayasa yapılması
2-Barış sürecinin başarıyla sonuçlanması ve Anadilde eğitim hakkının tanınması
3-Anayasada kapsayıcı bir vatandaşlık tanımının yapılması
4-Yerel yönetimlerde adem-i merkeziyetçilik ilkesinin benimsenmesi
5- Kişi hak ve özgürlüklerinin yasal güvence altına alınması
6- AB hedefi için daha çok çalışılması, siyasi kriterlerin yerine getirilmesi.
7- Tekke ve zaviyelerin açılıp, cemevlerinde ibadathane konusunun Alevilerin tercihine bırakılması, din derslerinin zorunlu olmaması.
8- Başlattığınız azınlıklarla ilgili vakıf mallarının iadesi yanı sıra Taksim’de Gezi Park’ın işgal ettiği Ermeni Mezarlığı’nı temsilen oraya bir anıt yapılması
9- AKM nin yıkılıp, yerine şehre yakışan yeni bir kültür merkezi yapılması. Şehirlerle ilgili büyük projelerde referandumla (seçim dönemleri dışında) halkın onayının alınması
10- Bütün bu maddelerin Taksim eylemcilerine sunulup, kesinlikle (!) onaylayıp hatta değerli katkıları olacağının unutulmaması…
Naçizane benim talep listem de bu…Yok! Bize uymaz bu maddeler diyorsanız Sayın Hükümet, ben de bu yazıyı Altan gibi bitiririm…
Hiç olmazsa böyle taleplerle daha orantılı durur!
“….
1939 İspanya'sında değil 2013 Türkiye'sindeyiz, bu tarihte bu ülke, kendi “Bastil zindanlarını” esprilerle yıkıyor, zekâları ve cesaretleri karşısında kazanmayı umduğunuz zafer sadece bu ülkeyi yakmak olur.
Bunu size yaptırmazlar.
Sadece Türkiye değil, bütün dünyanın demokratları bir arada bağırıyor çünkü.
“No pasaran.”
Geçiş yok.
Geçemeyeceksiniz.” (A.A.)
Aşk olsun bana aşkolsun!
guldalicoskun@hotmail.com