Genelkurmay Başkanlığı, kendi sitesinde, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili olarak 27 Aralık 2013 tarihinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı. TSK’nın muvazzaf ve emekli personelinin yargılandığı davalar çerçevesindeki talebi, şu şekilde kamuoyunu duyuruldu:
“1. Son günlerde ülke gündeminde önemli yer tutan bir soruşturma ile ilgili olarak medya organlarında Türk Silahlı Kuvvetlerini ilgilendiren bazı yazı ve yorumlara yer verilmektedir.
2. Türk Silahlı Kuvvetleri; Anayasa ve Kanunlarla kendisine verilen görev ve sorumluluklarını, her türlü siyasi düşünce ve oluşumun dışında olarak, Türk Milletine en üst seviyede hizmet etme arzusu ile yerine getirmektedir.
3. Türk Silahlı Kuvvetleri, görevlerinin ifasında Anayasada kabul edilen hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve demokratik toplum gerekleri prensiplerine bağlılığı temel esas almaktadır.
4. Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı emekli ve muvazzaf personeli ile ilgili olarak yürütülen soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde, hukuka ve yargı bağımsızlığına saygı çerçevesinde hareket edilmesine büyük özen gösterilmiş, öncelikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin kurumsal kimliğinin olumsuz etkilenmemesi amaçlanmıştır.
5. Türk Silahlı Kuvvetleri personeli ile ilgili adli süreçler, ilgili mevzuattan kaynaklanan görev ve sorumluluklar kapsamında takip edilmiş, hukuka uygunluğu konusunda tartışmalara ve farklı yorumlara neden olan işlem ve uygulamalar devletin en üst karar organlarına ve en yetkili makamlarına sürekli bildirilmiştir.
6. Türk Silahlı Kuvvetleri, hiçbir şekilde siyasi tartışmaların içerisinde yer almak istememektedir. Bununla birlikte Türk Silahlı Kuvvetlerinin kurumsal kimliğini ve personelinin hukuki durumunu ilgilendiren konulardaki gelişmelerin hukuk devleti ve hakkaniyet ilkelerine bağlı kalınarak sonuçlandırılmasının yakından takip edilmesine devam edilecektir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.” (Genelkurmay Basın Duyurusu)
Bu açıklamalar adeta bir bomba etkisi yarattı. Sadece malum camiadan değil, sürekli mahkemelerin ve yargının bağımsız olmadığından şikayetçi olan çevreler bile bu durumu yadırgadı. Hatta CHP, Necdet Özel’in istifa etmesi gerektiğini, madem var olan bir “kumpas” dan bahsediliyorsa, bunu fark etmeyen birinin Genelkurmaya Başkanlık edemeyeceğini de öne sürdü.
Öte yandan Hükümete destek veren demokratik çevrelerden de AKP’nin yargıdaki vesayete karşı, tekrar eski vesayete sarıldığını ve bunu çare olarak görmenin ülkeye ve kazanımlara ciddi zarar vereceğine dair yorumlar yapıldı…
Genelkurmay tarihinde ilk defa yaşadığımız bu olay, kesinlikle alışıldık bir durum değildi. Askeri darbelerden yana zengin geçmişimizin olması ve artık bundan kurtulduğumuzu düşündüğümüz bir dönemde askerin yeniden sahaya çıkması gibi algılandı durum.
Oysa benim için tam da ilginç olan yanı askerin bu şekilde sahaya çıkmasıydı. Ordu TC Devletinin bir kurumu olarak, bir başka kuruma giderek hukuka uygun olan yasal bir hakkını kullandı. CMK / 308 ve 311 nolu maddeler gereğince hak arama yoluna gitti…
Demokratik bir hukuk devletinde mağdur olduğunu düşünen herhangi bir kurum ya da kişilerin başvurması gereken bir yoldu. E-muhtıra veya post modern darbe girişimini 27 Nisan 2007’de yaşadığımızı hatırlayarak, en son, yargının darbe girişimine rağmen, askerin bu duruşundan doğrusu, bırakın rahatsızlık duymayı, iyi bile hissettim… Çünkü; askerin hukuki kanallara başvurması darbeci geleneğinden vazgeçmesinin tescili anlamına gelmez mi? Kaldı ki, talebi suçun niteliğine itirazdan ziyade, delillerin oluşturulmasıyla ilgili kaygılar… Darbe girişiminin meşru olduğunu söyleyecek bir ordunun basın duyurusu, yukarıdaki maddelerin yanından bile geçmezdi.
Evet, ilk anda ürkütücü ve elbette kabul ederim ki, dava konusu çeşitli riskleri beraberinde getirmekte. Ancak benim için aleyhte çıkmasından korktuğum bir dava için şaibe ve usulsüzlüklerin olması ihtimalini yok saymak gibi bir anlayışım da yok. Günlerdir özellikle Nedim Şener’in yaptığı açıklamalar, dava dosyalarının oluşturuluş şekli, sistematik ve planlı bir biçimde uygulanan şeffaf olmayan usul ve yöntemlerle elde edilmiş sonuç ne kadar sağlıklı ve gerçekçi olabilir. Hatta belki de korkulanın tam tersi olup, gidilmesi gereken başka mecralara da kapı aralanabilir ve dava yeniden görülebilir. İtalya’da 30 yılı aşan bir mücadelenin bizde 5-6 yıl içinde sonuçlanması sizi ne kadar ikna etti. 28 Şubat darbesinden kimsenin içeride kalmamasında bir gariplik yok mu? Gerçekten yapılan derin devlet ile bir mücadele miydi, yoksa bu ad altında başka oluşumlara alan açmak mı! Derin devlet ve NATO ilişkisinden yola çıkarak, dikkatler asker üzerindeyken bu oluşumun başka alana kaydırılması ihtimali de yok mudur?
Ama doğru ama yanlış, bir “kumpas” algısı oluştuysa, TSK’nın bunu yok sayması, kendi hiyerarşik düzeni açısından da sıkıntıya neden olabilirdi. Nitekim, birkaç ay önce Necdet Özel, ordu içinde benzer bir sıkıntının olmasından, söz konusu dava avukatlarının sürekli yargılamalarla ilgili kamuya yaptığı açıklamaların yarattığı algıdan duyduğu rahatsızlığı belirtmişti. Açıkçası; ilk Nedim Şener ve Ahmet Şık tarafından anlatılanlardan sonra işin bu noktaya geleceğini biliyordum. Ve haklılar da. Eğer temizlik yapacaksak, kirli suyla değil, temiz suyla yapmalıyız yoksa tekrar tekrar, sil baştan temizlik ihtiyacı doğacaktır…
Bu tarz derin yapılanmalar konusunda bilgi sahibi olanların, aslında ortaya çıkan görüntünün aysbergin bir ucu olduğunu söylediklerini de biliyoruz.. Evet, endişeli olabiliriz; AKP, asker ile anlaştı mı gibi korkularımız da olabilir… Ancak, gelinen noktada, varlık ve tercih nedeni vesayete karşı dik durması olan bir partinin, son yaşananlardan da ders almış olduğunu farz sayarak, aynı hatayı yapmayacağını düşünüyoruz…
Başbakanın, yeni yıl konuşmasında; “2014 yılı, Avrupa Birliği tam üyelik müzakerelerinin ve yeni demokratikleşme reformlarımızın hız kazanacağı bir yıl olacak” demesinin de şu noktada önemli ve rahatlatıcı bir açıklama olduğu aşikâr. Yani demokratikleşmede taviz olmadığı gibi bunu gerçekleştirmek, yine kendi varlık nedeninin de teminatıdır. Varsın, tüm siyasiler böyle var olsun bundan ülke kârlı çıkar…
Siyasette, kalıcı olmanın tek yolu; inadına ve ısrarla demokrasiden yana durmakla olur. Taassub ve bir takım kardeşliklerin (din ve etnisite kardeşliği gibi) çıkar çatışmalarında hiç de engel teşkil etmeyeceğini dünya tarihinden biliyor olmalıyız… O halde; vesayetin her türüne hayır demeye devam ederken yeni bir sivil Anayasanın hepimizin güvencesi olduğunu da ısrarla sabitliyoruz…
guldalicoskun@hotmail.com
twitter.com/gulcoskun34
(04.01.2014)